ETH Zürih Araştırmacılarından Elektronik Atıklardan Nadir Toprak Elementleri Geri Kazanım Yöntemi
ETH Zürih’teki araştırmacılar, elektronik atıklardan nadir toprak elementlerini yüksek verimle geri kazanan yeni bir yöntem geliştirdi. Bu buluş, AB’nin stratejik hammadde bağımsızlığı hedefinde kritik bir adım olabilir.
Avrupa Birliği’nin 2030 yılına kadar hammadde bağımsızlığını artırma hedefi doğrultusunda, İsviçre’den umut verici bir bilimsel atılım geldi. ETH Zürih Üniversitesi’nde görevli bilim insanları, elektronik atıklardaki nadir toprak elementlerini daha verimli şekilde ayırmayı başardı.
Bu elementler, modern teknolojinin neredeyse her alanında — rüzgar türbinlerinden sabit disklere, floresan lambalardan akıllı telefonlara kadar — hayati rol oynuyor. Ancak geri dönüşümleri oldukça düşük: Günümüzde bu değerli materyallerin sadece %1’i yeniden kazanılabiliyor.
Daha Az Enerjiyle Daha Çok Verim
Kimya ve Uygulamalı Biyobilimler Bölümü’nden Prof. Dr. Victor Mougel ve araştırmacı Dr. Marie Perrin’in geliştirdiği özel bir özütleyici, elementlerin çözünürlüğünü değiştirerek ayrıştırmayı mümkün kılıyor. Mougel, özellikle floresan lambalarda bulunan öropyum elementinin başarıyla ayrıştırılabildiğini belirtti:
“Bu elementleri son derece hassas bir şekilde ayırabiliyoruz.”
AB Hedeflerine Katkı Sağlayacak
Bu gelişme, Avrupa Birliği’nin 2023’te kabul ettiği Kritik Hammadde Yasası ile de doğrudan örtüşüyor. Yasa kapsamında 2030’a kadar nadir toprak ihtiyaçlarının:
- %10’u madencilikle,
- %40’ı işleme yoluyla
- %25’i ise geri dönüşümle karşılanmak isteniyor.
Bu noktada ETH’nin çözümünün, hem çevresel maliyetleri azaltarak hem de Çin’e olan tedarik bağımlılığını kırarak büyük bir fark yaratabileceği öngörülüyor.
Endüstriyel Ölçekte Uygulama
Dr. Perrin, bu teknolojiyi endüstriyel ölçekte hayata geçirmek için sanayi ortaklarıyla çalışmaya hazırlandıklarını vurguladı:
“Amaç, şirketlerin kendi içlerinde geri dönüşüm kapasitelerini kurmalarını sağlamak.”
Şu anda dünya nadir toprak elementleri üretiminin %70’ini ve rafinasyonunun %85’ini Çin sağlıyor. Avrupa’nın bu buluş sayesinde kritik teknolojilerde daha bağımsız ve sürdürülebilir bir gelecek kurma şansı artıyor.