Seray Şahinler – “Atatürk ve Arkeoloji”, Türkiye’de arkeoloji biliminin temellerinin nasıl atıldığının ve tarihi mirasa sahip çıkma politikasında yeni Cumhuriyet’in tutumunu aktarıyor. Sivrioğlu kitabın ilk bölümünde arkeolojinin Türkiye coğrafyasındaki ‘kazısını yapıyor’ ve Osmanlı dönemindeki arkeolojik gelişmelerle açılışı yapıyor. Arkeolojinin bir bilim olarak doğup büyüdüğü 19. YY’da dünya üzerindeki en eski kalıntıların Osmanlı’da yer aldığına dikkat çeken yazar Osmanlı’da arkeolojinin doğuşunu, devletin tarihi mirasa yaklaşımını araştırıyor. Sivrioğlu, tarihi eserlerin peş peşe yurt dışına kaçırıldığı dönemi ise ‘açık büfe’ sözleriyle nitelendiriyor.
Kitabın ikinci bölümü ise Türkiye arkeolojisi için dönüm noktası olan Cumhuriyet’in ilk yedi yılına bakıyor. 1923-1930 yılları arasında yapılan çalışmaları mercek altına alan yazar, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e bırakılan arkeoloji mirasının oldukça yetersiz olduğunu, çalışmaların Theodor Makridi Bey, Halil Edhem ve Aziz Ongan gibi sınırlı sayıdaki isimlerin emeğiyle yapıldığına dikkat çekiyor. Ve Ahmet Ünal’ın “Türk arkeolojisi cumhuriyetle doğmuştur‘ sözlerini hatırlatıyor. “Atatürk ve Arkeoloji”de daha savaş yıllarında, Batı cephesinde kıran kıran mücadele sürerken, yeni hükümetin tarihi mirasın korunması için harekete geçtiğini okuyoruz. 1923’te Ankara Arkeoloji Müzesi, 1924’te Etnografya Müzesi açılarak çalışmalar hız kazanıyor. Eski eserlere yeni bakışın nişanesi olarak 1923-1930 yılları arasında sırasıyla Bursa, Adana, Antalya, Bergama, İzmir, Sivas ve Tokat’ta müzeler inşa ediliyor. Yetkililer müzelerin yanı sıra eserlerin kaçırılmasını engellemek için de var gücüyle çalışmış. Hem de bütçenin en yetersiz, imkânların en kısıtlı olduğu dönemde…
“Atatürk ve Arkeoloji” ülke topraklarının bütünlüğü ve bağımsızlığı için mücadele eden bir önderin, dünyada yeni gelişmeye başlamış bir disiplini yine kendi ülkesi için nasıl öğrendiği ve vatan toprakları altına gömülü tarihi hazineler için neler yaptığını gözler önüne seriyor.